top of page
Yazarın fotoğrafıNAZLI DİLARA RENKLİDAĞ

HASSASİYET VE KIRILGANLIK 2

Önceki yazımda bahsettiğim yetersizlik ve kırılganlık konusundan sonra aklımızda şöyle bir soru kalıyor. “Peki her şeyi boş verip, umursamaz mı olayım?” Hayır. Bu devam yazımda da kırılganlık ve hassasiyetin arasındaki farktan bahsedeceğim, olayları kişiselleştirmeden daha sağlıklı ve evrensel şekilde nasıl görüp yaklaşabiliriz?

Önceki yazımın son cümlesiyle başlamak istiyorum. “Bu dünyada hiçbir şeyin mükemmel olmadığını bildiğimiz gibi ‘insanın’ da mükemmel olmadığını ve olamayacağını kabul etmemiz gerekir.” Her şeyi tam anlamıyla dört dörtlük yapamayız, zaten böylesine korkunç bir hayatta dört dörtlük insan olma çabasına giremeyiz. Başkaları ve kendimizdeki kusurları, hataları kabul etmemiz, olduğu gibi, değiştirmeden sevebiliyorsak sevmemiz gerekiyor. Eğer bize uymuyorsa da vazgeçebilmeyi bilmemiz gerekiyor ki hayatı yaşanır kılan ve bizi bu derece kırılgan, yetersiz olan duygulardan da uzaklaştırabilen budur. Böylece kusur sandığımız ‘sözde’ eksikliklerimizle barışabiliriz ve bu şekilde de mutlu olabildiğimizi fark ederiz. Kusurluluk, “bunsuz da var olabilirim” demek, defolu olmak, bizi daha özgür yapar. Kendimize hata payı bırakabilmek, ilgiden, onaydan, başkasından daha iyi olabilme çabamızdan vazgeçebilmek bizi daha neşeli, daha özgür kılar, hayatımızın daha konforlu olduğunu fark ederiz.


Kırılganlık ve hassasiyet arasında aslında derin bir fark vardır, burada bundan bahsetmek istiyorum. İlk kez bu konuyu katılmış olduğum bir psikoloji seminerinde dinlemiştim ve çok hoşuma gitmişti, hayatıma geçirmeye çalışmak, sindirmek tabii ki pratiklerle uzun zamanımı aldı. Bundan önceki bahsettiklerimde kişi aşırıya kaçıp vurdumduymaz olabiliyor. Hayır, aslında hassas biri olmak bizi yetersiz yapmıyor. Şöyle ki; kırılganlık genelde dışa doğru gösterdiğimiz bir duygudur, hassasiyet ise içe, ‘ben’e doğrudur. Kırılganlık: “başkaları benim için ne düşünüyor?”, “o ne yapmış, neden öyle yapmış?”, “acaba beni seviyor mu?”, “onun için yeterli miyim?”, “bana neden böyle söyledi?” gibi soruları içinde barındırırken, hassasiyet ise içeridedir, benliğimizdedir: “bu iş için neler yapabilirim?” gibi içeriden dışarıya giden sorulardır.


Yani aslında kırılganlık eleştirel, hassasiyet anlayıştır bu noktada baktığımızda. Kırılgan olan insanlar eleştirir ve bu şekilde eleştiriye de maruz kalırlar. Örnek olarak: “beni aramadı, ben burada ne haldeyim bilmiyor ne kadar duyarsız biri, kadir kıymet bilmiyor.” gibi eleştirel ve dışa dönük yaklaşımları olur. Hassas olan insanlar ise daha anlayışlı bir yaklaşımdadır. Buna örnek olarak: “vardır bir bildiği, aramasa da olur, yarın ben onu bir arar halini hatırını sorarım” demektir. Yani ‘hassasım, arayıp aramadığımın farkındayım ama bunu eleştirmeden yapıyorum’ yaklaşımıdır. Buna göre kırılganlık bir noktada durumu kişiselleştirir, hassasiyet ise evrenselleştirir. Umarım bu derin farkı zamanla bir gün gerçek anlamda hayatımıza geçirebilmeyi, kendimizi ve çevremizi olduğu gibi kabul etmeyi, sevmeyi başarırız. Böylesine kötü olayların yaşandığı, zaten korkunç durumların olduğu bir dünyanın içinde yaşama telaşı içindeyken kendimizi şifalandırmayı, farkındalık geliştirmeyi başarabiliriz. Ben ki ayağımın takıldığı taşın bile nedenini sorgulayıp, bu durumu bile sevebilirim. Bu dünyada umarım insanlığımızı ve hassasiyetimizi kaybetmeden geliştirerek, sevginin iyileştirici gücüne inanmayı başarabiliriz.

238 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

RÜYALAR VE BİLİNÇALTI

Rüyayı çok derin bir değerlendirme aracı olarak düşünebiliriz. Sadece psikoterapide değil, insan rüyalarını kendi değerlendirdiğinde de...

Comments


bottom of page